You are currently viewing Ölü Yiyiciler / Kevin J. Wetmore Jr. / Ayrıntı Yayınları

Ölü Yiyiciler / Kevin J. Wetmore Jr. / Ayrıntı Yayınları

Çeviren: Selin Kurugül

       David Quammen’ın da söylediği gibi: “İnsanın öz farkındalığının en eski biçimleri arasında et olmanın farkındalığı vardır.”

(Sayfa 13)

       Ölüler; böcekler ve bakteriler, alevler, hayvanlar ve hatta bazı durumlarda insanlar tarafından bile yenilebilirler. Cesetler için kutu formundaki cenaze tabutu niteliğinde olan “lahit”ler (sacrophagus), kelime anlamı olarak “et yiyen” (sarx ve phagos) anlamına gelir. Bir kişiyi lahite yerleştirdiğimizde bu; tabutun cesedi yediğini sembolize eder. Ölümün nihai sonucu; bir şey tarafından yenmektir.

(Sayfa 16,17)

=> Sayfa 19, Margaret Atwood wendigo yorumu

Yamyamlar, kendileriyle aynı türden olanları yiyen varlıklardır. Antropophaguslar ise yiyicinin türü farketmeksizin insan yiyen varlıklardır.

(Sayfa 20)

=> Sayfa 21, 22, 23 bölümlerin kısa özeti;  kitabın yazılış amacı.

Yutmak, tüketmek ve yemek; bunların hepsi birer metafordur. Ama aynı zamanda gerçek birer korkudurlar ve gerçek korkuların kaynağıdırlar da. Jeffrey Jerome Cohen bizlere; “kültürleri, yarattıkları canavarlardan öğrenebileceğimizi” hatırlatır.

(Sayfa 23)

Klasik Zerdüştlük cesedin toprağa gömülmesi, denize gömülmesi ve yakılması gibi ritüelleri reddeder; çünkü toprak, su ve ateş kutsal elementlerdir ve ölü bedenler fazlasıyla kirli kabul edilirler.

(Sayfa 28)


    Efkaristiya ayini şeklinde, “İsa’nın bedeni”ne duyulan bu bağlılık, tarihte, Hristiyanlarla ilk karşılaşmalarında birçok kişiyi onların yamyam olduklarına inanmaya yöneltmiştir.

(Sayfa 47)

=> Sayfa 51, wendigoya karşı yeni yamyamlık ritüeli Efkaristiya 

Kuzey Hindistan’daki Britanya sömürgesi sırasında baş gösteren istilacı baskıcı ve eşitsizliğe karşı bir direnişten ortaya çıkan Aghoriler, en büyük korkunun ölüm korkusu olduğuna inanırlar ve “ bu nedenle, ölümle yüzleşmek için” cesetlerden arta kalan küllerin çiğ veya pişmiş insan etinin yenmesini ve külleri bütün vücutlarına sürmelerini (buna mahaprasad adı verilir)” içeren birtakım spritüel uygulamalar gelişirmişlerdir. 

(Sayfa 51)

 => Sayfa 56 Beowulf ve Grendel, Cheddar man

=>Sayfa 62 Tolkien, Grendel, Tolkien dünyasında orklar, goblinler ölü yiyiciler

 =>Sayfa 63 Drauglar, troller

Ogreler hakkında üç önemli bilgiyle başlayalım. İlk olarak “ ogre” kelimesi, Latincedeki Orcus kelimesinden gelmektedir; bu da Ölüler Diyarı tanrısı Hades için kullanılan diğer bir isimdir. Başka deyişle ogreler cehennemin vücut bulmuş halidir. İkincisi, ogreler ölü çocukları yemeyi tercih ederler. ve başdüşmanları yaşayan, aç çocuklardır (çocukların aç olmaları önemlidir). Bu ilişki, masallardaki cadılara, devlere ve diğer canavarlara kadar uzanır. Üçüncü olarak ise ogreler, en sonunda yiyecekleri kişiler tarafından mağlup edilen korkunç, grotesk figürlerdir.

(Sayfa 68)

Warner’ın da dediği gibi, “kadın cadılar, ogrelerden çok daha büyük bir ilgiyle araştırılmış, analiz edilmiş ve tartışılmıştır. Doğruyu söylemek isterse buun en önemli nedenlerinden biri, bir noktada kadınların tarihsel, ogrelerin ise mitolojik figürler olmalarıdır. Akademisyenler, cadıların yer aldığı tarihi anlatıları, onların masal versiyonlarından daha çok incelemişlerdir. Binlerce kadın -ve erkek- büyücülük adı altında yargılanmış ve idam edilmiş, ancak hiçbir ogre böyle bir şeyden yargılanmamışlardır. Başka bir deyişle,  cadılar gerçek anlamda, gerçek dünya ile yüzleşirken (özellikle de kadınlar ki bu da onları feminist çözümlemelerin ve eleştirilerin ana öznesi haline getiriyor); ogreler için bu durum geçerli değildir. 1960’larda gerçekleşen feminist okumalardaki artış, kadınların güçlerine ve toplum tarafından nasıl mağdur edildiklerine odaklanır. Ogreler cinsiyet olarak erkektir, masallarda bolca gösterildiği üzere, tabiri caizse ataerkilliğin ve problemin bir parçasıdır. Ogreler, kişilerin kendi babalarından başlayarak, yetkin erkek figürlerinin temsil ettiği tehlikeleri somutlaşmış halleridir. Warner’a göre ogreler, “konunun karmaşıklığını daha da arttırıyorlar: Çeşitli şekillerde topluma, medeniyete ve aile kavramına zıt düşen menfur karakterleri temsil ediyorlar; ancak aynı zamanda münasip davranış ve düzen fikrini aşılamak için araç olarak kullanılıyorlar.” Cadılar kadın “öteki”yi, ogreler ise tehlikeli erkek “öteki”yi temsil ediyorlar ve ortçağa dair korkuları bünyelerinde barındırıyorlar. Ancak ogreler birer metaforken, binlerce kadın büyücülüğe duyulan inanç sebebiyle işkence görmüş ve öldürülmüştür. Bu iki figürün ortak noktası, ikisinin de çocuklara karşı birer tehlike olarak algılanmasıdır.

(Sayfa 70)

Ogreler büyük çocuklardır; yalnızca id ve tüketim içgüdüsünden oluşurlar. Çocuklar da ogreler gibi davranırlar: Mantıksız ve şiddet içeren taleplerde bulunurlar. Çocukların ogreleri yenebilmesinin bir sebebi de budur. Böylelikle bu hikayeler aynı zamanda ogrevari davranışların yol açabileceği tehlikelere dair öğretici masallardır; kendinizi yüksek bir yerden düşerken veya bir kedi tarafından  yenirken bulabilirsiniz. Çocuklar ve yetişkinler arasındaki gerilim ve belirsizlik bu masallarda kendilerini gösterir.

(Sayfa71)

=> Sayfa 77 hortlaklar ile gulyabaniler arasında farklar, ghoul 

=> Sayfa 79 ilk gulyabani

=> Sayfa 83 gulyabaninin sırtlana benzemesi

McNaughton’ ın bu mitolojide yaptığı değişiklik ise hortlaklara cesetler hakkında bilgi verilmesi fikrinin yanı sıra, hortlakların öldürdükleri kişilerin anılarını görebilmeleri ve eğer yeterince insan yerlerse o insana benzemeye başlayarak sindirilene kadar o kişinin kişilik özelliklerini alabiliyor olmalarıdır. Yani hortlaklar, yemeğini özümser ve tükettikten kısa bir süre sonra da onları yaşamaya başlarlar. Başka hiçbir yazar hortlaklara bu fikirle yaklaşmamıştır.

(Sayfa 97)

=> Sayfa 97, 98, hortlaklar ın Caitlin R. Kiernan romanlarındaki versiyonları, organize suç

=> Sayfa 105 Rakshasa tasviri

=> Sayfa 109,  Aswang tasviri

Aç hayalet kavramı, özellikle Çin, Japonya ve Vietnam’da, Budizmin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Aç hayaletler Budizmde negatifliğin somutlaşmış halidir; arzu etmekten ve tüketmekten vazgeçemeyen, bu acılarla dolu dünyanın etkisinden kurtulamayan, kötü niyetli ve kötü karmaya sahip kişiler ölümden sonra aç hayaletlere dönüşürler

(Sayfa 121)

Wendigolar, “ kadın erkek veya çocuk fark etmeksizin, her türlü insanı buzdan kalpli bir yamyama dönüştürebilen kış ruhları”dır. Bu buzdan kalpler aslında, kelime oyunumu bağışlayın, wendigo mitinin de kalbidir. Buzdan kalplerini yok etmek wendigoları öldğrmenin en kolay yoludur. Krilerin ve Metislerin kültürlerinde; bir kakımı, wendigo ağzını açtığı anda onun boğazından içeri girmeye, kalbini aramaya ve wendigo ölene kadar kalbini kemirmeye ikna eden Wesakaychak adında bir savaşçının hikayesi anlatılır; kakım kalbi bulur, buzu kemirerek wendigoyu öldürür.

(Sayfa 129)

=> Sayfa 133, 134 Wendigo psikozu

Buradaki araştırmamızın amaçları arasındaki en önemli nokta, yamyamların gönüllü veya istemdışı, tarihi veya çağdaş, farkında olarak ya da olmayarak tarihte ve kültürde ne şekilde temsil edildiklerini ele almaktır. Yamyamlık korkunçtur, evet; ama bunu düşünmekten, yazmaktan, konuyla ilgili hikayeler anlatmaktan ve kitap okumaktan vazgeçemiyor gibiyiz sanki.

(Sayfa 168)

Ben bu kitabı yazarken  Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı, insan cesetlerini “yiyerek” kendilerini güçlendiren savaş robotları üzerine  yapılan bazı araştırmaları finanse ediyor. Projenin adı Enerjisel Olarak Özerk Taktik Robotu (Energeically Autonomus Tactical Robot, EATR). John Scott Lewinsky’nin Wired Magazine’de de yazdığı gibi: “Ne gibi bir problem çıkabilir ki?”

(Sayfa 216)

Leave a Reply