İlk basım tarihi: 15 Şubat 2022
Çeviren: Burcu Denizci
Sizinle bir düşünce deneyi yapalım: Diyelim ki gece uyuduğunuzda sadece uyumadığınızı öğreniyorsunuz. Ölüyorsunuz. Ölüyorsunuz ve ertesi sabah sizin yerinize başka biri uyanıyor. Tüm anılarınız onda. Tüm umutlarınız, tüm hayalleriniz, korkularınız, ve dilekleriniz onda. Kendini siz sanıyor,tüm arkadaşlaınız ve sevdikleriniz de öyle. Ama o siz değilsiniz ve siz de bir gece önce uyumaya giden insan değilsiniz. Yalnızca bu sabahtan beri varsınız ve bu gece gözlerinizi kapattığınızda varlığınız sona erecek. Kendinize sorun: Bu hayatınızda nesnel bir fark yaratır mı? Hatta bunu anlayabilmenin bir yolu var mı?
(Sayfa 14)
Ve böylece, tarih boyunca sıkılmış her genç insan gibi, zamanımın talihsiz bir kısmını başımı belaya sokacak yollar bularak geçirdim.
(Sayfa 31)
Bu noktada Berto’yu pek de olumlu tasvir etmediğimi ve bu adamla en başta neden arkadaş olduğumu merak ediyor olabileceğinizi fark ettim. Kısa cevap: Her zaman insanın hayatındaki kişileri oldukları gibi kabul etmesinin önemli olduğuna inanmışımdır. Kusursuz arkadaş diye bir şey yoktur, tıpkı kusursuz hiçbir şeyin olmadığı gibi ve eğer hayatınızdaki herkesi birçok ve çeşitli başarısızlıklarından dolayı eleştirirseniz, masaya getirdikleri iyi şeyleri takdir etmeyi kaçırırsınız.
(Sayfa 80)
Okumaya başladığımda, makalenin sunduğu ayrıntıların hikayeye okulda öğrendiğimden çok daha farklı bir değer kattığını yavaş yavaş fark ediyorum. Savaşın nedenlerini geçiştirmişlerdi ve ben de her zaman iç savaşların genellikle ırk, din, kaynaklar, siyaset felsefesi vesaire gibi konular yüzünden çıktığını düşünmüştüm. Ancak bu makaleye göre savaşın nedeni, karga benzeri yerli bir kuş türünün bilinçli bir varlık olup olmadığı ve bu nedenle korunma ve saygıyı hak edip etmediği ya da lezzetli olup olmadığı ve bu nedenle baharata bulanarak ızgarada bir saat geçirmeyi hak edip etmediği meselesiydi.
(Sayfa 141)
Asher’ ın dünyasının insanlarını gönderdiği yer hakkında konuşmaya başlamak için ağzımı açıyorum. En azından bu gezegen bizi hemen öldürmedi. Ama Cat arkasını dönüp yürümeye başlayınca fikrimi değiştiriyorum. Çok hassas bir insan değilim ama mutsuz bir insana işlerin ne kadar kötü olabileceğini söylemenin genellikle kötü bir fikir olduğunu anlayacak kadar uzun süredir hayattayım.
(Sayfa 146)
Dürüst olmak gerekirse, eski biyo-yazıcılar tamamen işe yaramaz değildi. İnsanlar zaman zaman doğumda ya da doğumdan kısa süre sonra ölen bebekleri geri getirmek için onları kullanıyorlardı ama bu durumlarda bile genellikle işe yaramıyordu. Bebekler Çoğunlukla tanktan nefes alarak ve kalpleri atarak çıkıyorlardı ama meme ememiyor, yutkunamıyor ve ağlayamıyorlardı. Kimi zaman yoğun bakım sayesinde bunu başardılar. Ancak daha sık olarak, ebeveynler ilkinden birkaç gün ya da hafta sonra bir bebeği daha gömmek zorunda kalıyorlardı.
Sonra Manikova geldi.
(Sayfa 191)
Sonra uzaklaştı ve beni tankın kenarında çıplak bir şekilde oturup hangisinin daha kötü olduğu düşüncesiyle baş başa bıraktı bıraktı: Hiçbir şey hatırlamadığın sonsuz bir işkence döngüsü mü yoksa sonsuza dek kafandan çıkmayacak tek bir kötü ölüm mü?
(Sayfa 217)
“ Demek istediğim, Jemma’nın Himmel İstasyonu’ nda kafamıza soktuğu her şeyin –ölümsüzlükle ilgili her şeyin yani– saçmalık olduğu. İşte bu kadar. Son altı hafta benim sahip olduğum tek hayat, son bir kaç gün de senin sahip olduğun tek hayat. Bizler lanet olasıca mayıs sinekleriyiz ve Marshall bizi ceset deliğine attığında, bizim için her şey bitmiş olacak. Dokuz’u tanktan çıkarıp çıkarmayacağı umrumda değil çünkü çıkarsa bile Dokuz ben olmayacak. Sadece yatağımda uyuyan, kumanyamı yiyen ve eşyalarıma elini süren başka bir adam olacak.”
Sekiz başını iki yana sallıyor. “Hayır. Buna inanmıyorum. Şu Theseus Gemisi olayını hatırlıyor musun? Kant’ı hatırlıyor musun? Eğer ben olduğunu düşünüyorsa ve etrafındaki herkes ben olduğunu düşünüyorsa ve ben olmadığını kanıtlamanın bir yolu yoksa, o benimdir. Şu anda yaptığın şey var ya, işte tam da bu yüzden çokluluğa izin vermiyorlar.”
(Sayfa 228)
İlk koloni gemisi geldiğinde, Bergen’ in dünyası bir uçtan bir uca ormandı. Biri büyük, diğeri daha küçük iki kıtası vardı. Her ikisi de gezegenin zıt taraflarında ekvatora dayanıyordu; sıcak mavi okyanusları, bir sürü orman adası, oksijen açısından zengin ve karbondioksit açısından yoğun bir atmosferi ve en iyi tabirle çılgınca olarak tanımlanabilecek bir biyosferi vardı. Bilinçli bir varlık yoktu ve endişe verici derecede büyük bir şey yoktu ancak hayvanlar hızlı, güçlü ve huysuzdu, ağaçları yarı-hareketli ve etoburdu ve mikrobiyota uyumsal, bulaşıcı ve her yerde mevcuttu. Komuta, sadece araziyi tanımak için yörüngeden küçük bir keşif ekibi indirdi.
Zırh ve ağır silahları olmasına rağmen bir gün bile dayanamadılar.
Gezegenin misafirperver olmaması Bergen’in Dünyası Komutanlığını biraz zor durumda bıraktı. Daha önce de belirttiğim gibi , koloni gemileri yerleştikten sonra toplanıp yeni bir yere gitme seçeneğine sahipler. Bu yüzden ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.
Daha küçük olan kıtayı sterilize ettiler. Neredeyse ana karaya kadar yaktılar.
Şimdi çok güzel bir yer. Okuduklarıma göre neredeyse bir cennet.
Yani evet, yeni bir gezegene her indiğimizde öleceğiz diye bir kural yok.
Gerçi neredeyse her zaman birileri ölüyor.
İllaki biz öleceğiz diye bir şey yok.
(Sayfa 235, 236)
İnsanlık tarihindeki her yeni teknolojik gelişmenin ilk olarak azgınların çıkarlarına hizmet etmek için kullanıldığı bir gerçektir. Matbaa mı? Birkaç incil, çoğunlukla porno. Antibiyotikler? Cinsel yolla bulaşan hastalıkların tedavisi için mükemmel. Oküler? Bunların ilk olarak ne için kullanıldığına hiç girmeyeyim. Büyük ölçekli anti-madde üretimi bu modele pek uymuyor. Hızla genişleyen yüksek hızlı kuark ve gluon bulutunun uzaktan yakından seksi bir yanı yok.
Her yeni teknolojinin kullanıldığı ikinci alan ise elbette ki savaş.
(Sayfa 241)
Buradaki kritik bağlam, tüm bunlar olurken eski Dünya’nın çevresel bir krizden geçiyor olmasıydı. Nüfus yoğunlukları Cennet’in şu anki nüfus yoğunluğunun neredeyse yüz katıydı. Bu da Diaspora’nın çoğunun ortalama yoğunluğunun bin katına denk geliyor, ayrıca endüstrileri ve tarımları bizimkinden çok daha verimsiz ve dağınıktı. Sonuç olarak, temelde kendi atıklarının içinde boğuluyorlardı. Birkaç yüzyıl içinde atmosferin kimyasını öyle değiştirdiler ki, bir zamanlar yoğun nüfuslu olan gezegenin tüm parçaları hızla yaşanmaz hale geldi ve hem gıda hem de su dağıtımında ciddi sorunlar yaşadılar. Bunu bir de siyasi olarak tamamen parçalanmış oldukları gerçeğiyle birleştirin –gezegenin bir kısmı üzerinde egemenlik hakkı iddia eden yaklaşık iki yüz bağımsız siyasi oluşum vardı– ve sonra bu oluşumlardan birinin diğerinin nüfusunu tamamen ortadan kaldırmasına ve daha sonra yeni boşalan bölgelerine taşınmasına izin veren bir silahın aniden ortaya çıkmasını ekleyin. İşte berbat bir durum yaratmak için gereken her şeye sahipsiniz
(Sayfa 243, 244)
Kayıtlar, bu karşılaşmanın neden diğerlerinden bu kadar farklı sonuçlandığı hakkında pek bir şey söylemiyor. Yine de bir teorim var: Sonunda birbirleriyle karşılaştıklarında, koloniciler sürekli korkmayı bırakacak kadar iyi yerleşmişlerdi.
Zaman. Anahtar bu.
İhtiyacımız olan tek şey zaman.
(Sayfa 255)