İlk basım tarihi: Mart 1978
Çeviren: Aslı Genç
“Ağlamanı isterdim, eğer yapabiliyorsan,” dedi Yılan. “O kadar da korkunç bir şey değil.” Fakat Stavin anlamış görünmüyordu ve Yılan da onu zorlamadı; halkının ağlamayı, yas tutmayı, gülmeyi reddederek zor bir ülkede dayanmayı kendi kendilerine öğretiyor olmaları gerektiğini düşündü. Kederden feragat edip yalnızca küçük neşelere izin veriyorlardı fakat hayatta da kalıyorlardı.
(Sayfa 12)
“Bu çok üzücü,” dedi ve sessizleşti, insanların bu kadar izole olmasına neden olmuş o ciddi sıkıntıları anlamaya çalıştı, bir yandan da kendisinin gerekli yalnızlığıyla onların tercih ettiği yalnızlığı karşılaştırdı.
(Sayfa 19)
=> Sayfa 28, Çim’in öldürülüşü.
Tamamen farklı iki kişi zihninde tartışıyormuş gibi hissediyordu fakat ikisi de kendisi değildi. İzledi, bekledi ve görevine bağlı kişi, korkan parçasına karşı tartışmayı kazandığında belli belirsiz minnettar oldu.
(Sayfa 41)
“Ne yapabilirdin ki? Onun yaşamını hatırla, ölümünü değil. Cesur, mutlu ve kibirliydi, tam da bir çocuğun olması gerektiği gibi. Onu sadece korkuyla kendine zincirleyerek daha fazla koruyabilirdin. O şekilde yaşayamazdı, yapamazdı ve sevdiğin kişi olarak kalamazdı…”
(Sayfa 83)
…Yılan neredeyse batıl inançlı olmayı dileyecekti, böylelikle lanetlendiğine inanabilirdi. Lanetlere inanan insanlar, bunları kaldırmanın yollarına da inanırdı. O anda Yılan ne düşüneceğini, neye inanacağını ya da hayatının aldığı talihsizlik yönünü nasıl değiştireceğini bilmiyordu.”
(Sayfa 90)