You are currently viewing İnsandan Öte / Theodore Sturgeon / İthaki

İnsandan Öte / Theodore Sturgeon / İthaki

Çeviren: Sanem Erdem

Tam bir hayvandı – insanların arasında aşağılık bir varlıktı.  Ama çoğu zaman insanlardan uzak duran bir hayvandı. Ormandan yaşayan bir hayvan gibi, zarif bir hayvan gibi hareket ederdi. Tıpkı bir hayvan gibi, nefret ya da zevk duymadan öldürürdü. Tıpkı bir hayvan gibi, yenilebilir ne bulursa yerdi, yiyebildiği zman da sadece yeteri kadarını yer, fazlasını yemezdi. Bir hayvan gibi, rahat ve hafif bir uykuyla, insanların tam tersi şekilde uyurdu; zira insanlar uykuya kaçmak üzere, hayvanlarsa uykudan kaçmaya hazır uyurdu.. Kedi ve köpek yavruları gibi oynamanın artık amaç barındırmadığı bir hayvanın olgunluğuna sahipti. Neşeyi de bilmezdi, sevinci de. Duyguları dehşet ile rahatlık arasında bir yelpazede seyrederdi. 

(Sayfa 11)

=> Sayfa 11,12  Aptalın içindeki mekanizmanın işlevinin ve nasıl oluşunun anlatımı.

“Yani, eskisi gibi olmadı hiç,” dedi karısı. “Ama atlattı. Bazen dünya insana fazla geliyor, vücut da dinlenmek için bi nevi ona sırt çevirmek zorunda kalıyo galiba.”

(Sayfa 30)

Ağladığı gece, eğer isterse, etrafındaki insanlardan gelen bir mesajı, bir manayı içine alabileceğini bilinçli olarak fark etti. Daha önce de olmuştu ama böyle rüzgarın onun üstüne esmesi gibi tıksırağa ya da titremeye benzer bir refleksle olmuştu. Bu yeteneğini tutup çevirmeye başladı, daha önce yün yumağını tutup çevirdiği gibi. Konuşma denen seslerin onun için pek anlamı yoktu hala ama ona yöneltilen konuşmalar ile onu ilgilendirmeyenler arasındaki farkı algılamaya başladı. Konuşmaları dinlemeyi tam olarak öğrenemedi hiç; bunun yerine fikirler doğrudan ona iletiliyordu.  Fikirler kendi başlarına biçimsizdir bu yüzden fikirlere konuşma biçimini vermeyi çok yavaş öğrenmesi pek de şaşırtıcı sayılmaz.

(Sayfa 34)

Gerry Thompson için açlığın ve yalnızlığın da kokusuydu bu. Yemeklerin hepsine katılmış, uykuların hepsine dezenfektan kokusu, açlık, soğuk, korku… nefretin bütün bileşenleri nüfuz etmişti. Nefret yeryüzünde sıcak olan, kesin olan tek şeydi. İnsan, kesin olan şeylere tutunur, özellikle de elinde kesin olan tek bir şey olduğu zaman; özellikle de altı yaşındaysa. Gerry de altı yaşında fazlasıyla insandı – sırf acının yokluğundan doğan o gri hazzın kıymetini yetişkin bir insan gibi biliyordu  en azından; amansız bir sabrı vardı, sadece karar verme zamanları gelene dek görünmek zorunda kalan azimli insanlarda bulunurdu bu. Altı yaşındaki birinin de hafızasının herkesinki kadar geçmişe uzandığını, detaylar ve olaylarla dolu olduğunu kimse bilmez. Gerry’nin yaşadığı sorunlar, kayıplar, hastalıklar herhangi birini yetişkin bir insan yapmaya yeterdi.  Altı yaşında öyle de görünüyordu; işte o zaman kabul etmeye, itaat etmeye ve beklemeye başladı. O ufacık, yaralı bereli yüzü herhangi bir yüze dönüştü, sesi artık itiraz etmiyordu. Bu şekilde iki sene geçirdi, karar verdiği güne kadar. 

(Sayfa 35,36)

Janie, yuvarlak bir kürdan gibi kaskatı, dümdüz, kontrollü bir biçimde uzanıyordu yatakta. Hiçbir şey içeri giremez, hiçbir şey dışarı çıkamazdı; bir yerlerde ta içine kadar giden bu yüzeyi bulmuştu; buna sahip olduğu sürece hiçbir şey olmayacaktı.

    Ama hiçbir şey olmazsa, dedi bir fısıltı, kırılırsın.

    Ama kırılmazsam, hiçbir şey olmaz, diye cevap verdi.

    Ama hiçbir şey…

     Karanlık saatler geldi, karalara büründü ve kara saatler ağır ağır ilerledi. 

(Sayfa 51,52)

    Bu yarı mağara yarı kulübede, odanın ortasında ateş tüterken et yukarı yükselen havayla ağır ağır dönerken konuşamayan iki süt çocuğu, mongol bir bebek ve kendisini görünüşte hor gören, ama ona hiç yüz çevirmeyen sivri dilli bir çocuğun yardımıyla Yannız cihazı yaptı. Bunu, bir şeyin kendisine özel bir ilgi duyduğu ya da çalışma prensiplerini anlamak istedikleri için (ki bunu aşıyordı ve hep aşacaktı), adını koyamadığı bir şeyi ona öğreten yaşlı bir adam yaşadığı kayıp yüzünden delirdiği, çalışması gerektiği ve bir at almaya parası yetmediği için yapmıştı.

(Sayfa 83)

Yannız böylece kendini tanıdı ve bunu daha önce yapan bir avuç insan gibi bu zirvede, bir dağın yalçın etekleriyle karşı karşıya geldi.

(Sayfa 87)

    Geceleri ışıklar sıcak oluyordu, hepsi de başka insanların evlerinde oluyordu. Gündüzleri güneş de başka insanların evinin içinde oluyordu, bana faydası yoktu.

(Sayfa 97)

  Pabuç koltuk altıma girdi ama tekme değildi bu. Beni yüzüstü çevirdi. Soğuktan öyle kaskatı kesilmiştim ki kütük gibi devrildim. Kollarımı yüzümden ve başımdan ayırmadan gözlerim kapalı öylece uzanıyordum sadece. Her nedense ağlamıyordum artık. İnsanlar galiba bir yerlerden yardım alma şansı olduğu zaman ağlıyor sadece.

(Sayfa 98)

“Bak,”  dedi. “Şu ruh doktoru işi, bir süre önce böyle demiştin, insanların sandığı gibi bir şey değil. Seninle birlikte senin zihninin dünyasına girdiğimde -hatta sen kendi başına girdiğinde- bulduğumuz şeyler sözüm ona gerçek dünyadan çok da farklı olmuyor. Hasta her türlü kuruntuyu, saçmalığı ve tuhaf deneyimlerini getirdiği için başta öyle görünüyor.  Ama herkes bu tür bir dünyada yaşar. Eskilerden biri ‘gerçek kurgudan daha şaşırtıcıdır’ sözün bunun için söylemiş.

(Sayfa 113)

“Garip bir ‘doğru’ anlayışı, yanlış bir ‘yanlış’ anlayışı vardı ama bunlarda diretiyor, kendi anlayışını iyiliğimiz için diye bize dayatmaya çalışıyordu. Anlamadığı zaman bunun kendi hatası olduğuna karar veriyordu… anlamadığı ve hayatta anlayamayacağı öyle çok şey vardı ki. Doğu giden şeyler bizim başarımızdı. Yanlış şeyler ise onun hatası. O son sene her şey… ah iyiydi.”

(Sayfa 136)

“Zihin garip şeyler yapmamıza neden olur. Bazıları tamamen mantıksız, yanlış ya da delilik gibi gelir. Ama yaptığımız işin esası şudur: Yaptığımız şeylerde sağlam, bozulmaz bir mantık silsilesi bulunur. Yeterince derine indiğinde her alanda olduğu gibi bu alanda da  sebep ve sonuçları apaçık görürsün. Mantık diyorum ama ‘dürüstlük’, ‘rahatlık’ ya da ‘adalet’ ya da buna benzer bir şey demiyorum. Mantık ile doğru iki ayrı şey, ama mantığı kullanan zihin ikisini de çoğu zaman aynı görür.

(Sayfa 138)

“Anlatayım. Karmaşık bir organizmanın merkezi sinir sistemi düğümüyüm; Bebek, bilgisayarı oluşturuyor; Bonnie ile Beanie cisimleşmeden; Janie telekineziden; ben de telepati ve merkezi idareden sorumluyum. “

(Sayfa 160)

  => Sayfa 255 Sturgeon’un ahlak ve etik tanımı.

Leave a Reply